Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Türk ekonomisinin geleceğine yönelik Ekonomim gazetesi ekibine önemli değerlendirmeler yaptı.
Cevdet Yılmaz, OVP’de enflasyonla ilgili Merkez Bankası’nın teknik değerlendirmelerini esas aldıklarını vurgulayarak, Cumhurbaşkanı’nın uygulanan programa güçlü siyasi desteği olduğunu, ekonominin koordinasyonunda sorun olmadığını kaydetti.
İşte Cevdet Yılmaz’ın ekonomiye ilişkin verdiği röportajdan önemli satır başları:
Orta Vadeli Programda (OVP) nasıl bir güncellenmeye gidilecek? Enflasyon hedeflerinde değişiklik öngörülüyor mu?
Orta Vadeli Programı ana politika çerçevemizi koruyarak güncelleyeceğiz. Temel hedefleri koruyarak, bu arada Türkiye ve dünyada yaşanan gelişmeleri dikkate alarak bir güncelleme yapacağız. Bütün makro rakamlar güncelleniyor büyüme, istihdam, dış ticaret, turizm ve bu arada enflasyon da. Ama enflasyonda Merkez Bankası ile diyalog içerisinde o günkü şartlar ne ise ona göre tekrar bakılır elbette. Sonuçta bu bir hükümet dokümanı tabi. Biz burada temel olarak tabii Merkez Bankamızın teknik değerlendirmelerini ve verilerini esas alıyoruz ve onlarla diyalog içerisinde bakıyoruz.
Merkez Bankasının da kendine göre bir süreci oluyor tabii enflasyon raporları vs. o süreçte kendi mecrasında yürüyor. OVP’de her sene bu rakamlara yeniden bakılıyor. Şu anda da dezenflasyon sürecine girmiş durumdayız. Başından itibaren geçen dönemde OVP’yi açıklarken üç dönem olacak dedik. Birinci dönem geçişi dönemi, ikinci dönem dezenflasyon, üçüncü dönem kalıcı fiyat istikrarı.
Birinci dönem olan geçiş sürecini tamamlamış olduk. Şimdi artık dezenflasyon dönemine girmiş bulunuyoruz. Enflasyon oranlarının gerileyeceği bir dönem Haziran ayı ile birlikte başladı. Temmuzda 61,8 oldu, ağustosta düşük 50’lili seviyelere geleceğini Eylül’de de 50’nin altının göreceğini tahmin ediyoruz. Şu andaki teknik rakamlarla baktığımız da gördüğümüz bu. Tabii ki, dünyada da kontrol edemediğimiz bir gelişme bir sürpriz olmaması kaydıyla. Her zaman olumlu ya da olumsuz göremediğimiz şeyler olabilir ama şu anda gördüğümüz bu. Dolayısıyla ciddi bir gerileme sürecine girmiş durumda.
Burada iki etki var: Biri baz etkisi diğeri program etkisi var. Şu anda baz etkisi bize yardımcı oluyor ama program etkisi olmadan baz etkisi de olmaz. Ben hep bunu söylüyorum, sanki baz etkisi otomatik bir şeymiş gibi konuşuluyor bazen. Siz bir program uygulamazsanız o program bir sonuç vermezse o baz etkisi de oluşmaz. Dolayısıyla hem baz etkisi var hem program etkisi var. Bu iyi bir şey bu beklentilerin hedeflere ulaşması bakımından da önemli bir süreç. Merkez Bankamız son dönemde hem profesyonellerin hem vatandaşın beklentilerini yayınlamaya başladı.
ARADA BİR FARK VAR…
Orada profesyoneller daha çok verilere bakıyor, daha çok gelecek odaklı bakıyorlar gidişata ve eğilime bakıyorlar. Vatandaş ise daha çok geçmişe yaşanan tecrübeye bakarak beklentisini oluşturuyor. Dezenflasyon sürecinde bu düşüş devam ettikçe vatandaşın beklentilerinin de biz gerileyeceğini düşünüyoruz. Belli oranda vatandaşın hissettiği enflasyonla yaşanan enflasyon tüm dünyada böyledir, vatandaşın daha yüksek olur çünkü enflasyon dediğimiz sonuçta yüzlerce malın Türkiye genelindeki bir ortalaması. Vatandaş belki kendisinin hassas olduğu bir ürüne bakarak bir algı oluşturabiliyor dolayısıyla belli oranda bir fark bütün dünyada olduğu gibi bizde de olacaktır ama bu giderek daha yakınlaşacaktır diye düşünüyoruz.
ENFLASYON 40’LI RAKAMLARA DOĞRU GELİRSE 50 İLE 45 FİLAN OLURSA BİR FAİZ İNDİRİMİ SÖZ KONUSU OLUR MU?
Bu tartışmalara açıkçası girmek istemiyoruz. Merkez Bankamızın bileceği iş, enflasyon raporunda dolayısıyla gidişatı görecekler enflasyonun ana eğilimindeki gidişata bakacaklar bunu söylüyorlar. Beklentilere bakacaklar şartlara bakacaklar ve buna göre karar verecekler ama siyaseten şunu söyleyebilirim yüksek enflasyonda iyi bir şey değil yüksek faizde iyi bir şey değil. Sonuçta orta vadede ikisini de daha düşük seviyelere taşımayı hedefliyoruz, inşallah bunu da başaracağız 2026’da tek haneli enflasyon hedefimiz var geçmişte 2013’te Türkiye bunu yakalamıştı. 2013 Mayıs’ta faizler 4.5’a kadar düşmüştü, enflasyon 6.2’lerdeydi dolayısıyla Türkiye bunu geçmişte başardı tekrar başaracağız.
FARKLI KESİMLERİN PROGRAMA DESTEĞİ GÜÇLÜ
Ekonominin koordinasyonunu nasıl görüyorsunuz, sorun var mı? Zaman zaman Mehmet Şimşek’in kabinede programı savunmakta yalnız kaldığı iddiaları gündeme geliyor…
Hiç öyle bir şey yok! Başından beri çok güçlü bir koordinasyonumuz var. Sayın Cumhurbaşkanımızın çok güçlü bir siyasi desteği var. Bu program hükümetin programı. Tabii ki destek var ve bir daha söylüyorum güçlü bir destek var. Zaten destek olmadan hiçbir program bir anlam ifade etmez. En güzel programı da hazırlasanız raflarda kalır. Siyasi irade ve bir de toplumsal sahiplenme bence. Bir programın için en temel iki faktör. Bu program için her ikisinin de olduğuna inanıyorum.
Türkiye’nin farklı kesimlerinin programa desteği olduğu gibi siyasi deseği de güçlü. Cumhurbaşkanımız da zaten çeşitli vesilelerle bunun altını çiziyor. Koordinasyona da gelecek olursak; EKK var. Orada; sadece seçim ayında aksattık. Her ay toplanıyoruz. Hiç aksatmadık. Orada bütün meseleleri tartışıyoruz. Bir kısmı iç tartışma, bir kısmı kamuoyuna yansıyor.
Doğal olarak her bakanlık kendi üstüne düşen işleri en üst düzeyde yapmak ister. Mesela ulaştırma bakanlığı daha fazla yol, köprü yapmak ister. Eninde sonunda Maliye ve Hazine Bakanlığı’ndan talepler olur. Herkes kendisiyle ilgili daha fazla kaynak arzu eder. Bunlar iş yapmak için ortaya çıkan çekişmelerdir. Çok da doğaldır. Biz hükümet olarak birçok toplantılar da yapıyoruz. Her toplantımızı da kamuoyuna duyurmuyoruz.
“TÜRKİYE TEK FİRMAYLA ELEKTRİKLİ OTOMOBİL SÜRECİNE GİDEMEZ”
BYD’ye verilen sözler TOGG’u çok rahatsız etti ve epey tartışıldı…
Ben bir sıkıntı görmüyorum, orada Türkiye’nin çok geniş bir pazarı var ihracat imkanları var. Bir tek firma ile gidebilecek bir durumumuz yok. Bizim geleneksel otomotiv sektörümüzde de zaten halihazırda birçok firma var. Türkiye otomotivde yedek parçası ile ihracatı ile çok iyi durumda. Dolayısıyla bu elektrikli otomotiv dönemine de güçlü bir şekilde geçiş yapmak durumundayız. Burada yerli milli firmalarımız her zaman öncelikli orada hiç tereddüt yok. Tek bir firma ile de Türkiye elektrikli otomobil sürecine gidemez çok sayıda firma olmalı. Hem iç pazarda ithalatı engelleyici olur bu hem de ihracat imkanları sunar. Nitekim BYD ile ilgili de ciddi bir ihracat bağlantılı bir model söz konusu.
AMA İTHALAT KAPISINI DA ERKEN AÇMIYOR MUYUZ?
Yatırım sürecinde belli bir sınırlı sayıda imkan, kota veriliyor. Onun da mantığı şu: Sonuçta bu işler bir network geliştirme ile ilgili. Bir yatırım yaptığınızda yatırım bitti üretime başladınız ama istasyonlarınız yoksa, bakım servis ağınız yoksa, bayileriniz yoksa bunu sürdüremezsiniz.
Türkiye bir üretim üssü olsun istiyoruz, kendimizi daha elverişli bir ortam olarak konumlandırmak durumundayız. Avrupa’dan veya başka ülkelerden de gelseler, burada üretip bizim ithalatımız da azalsın, ihracat imkanımız da olsun. Dolayısıyla bu elektrikli araç sayıları önümüzdeki yıllarda çok başka yerlere gidecek. Bir süre sonra belki geleneksel otomotivden bahsetmeyecek hale geleceğiz. İşte bu dönüşümü ne kadar hızlı ve erken yapabilirsek o kadar avantajlı bir konuma sahip olacağız.
“YAPISAL REFORMLARI HAYATA GEÇİRDİĞİNİZ ZAMAN PİYASA AKTÖRLERİNİN BEKLENTİLERİNİ DE İYİLEŞTİRİYORSUNUZ…”
Yapay zeka konusunda yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yapay zekada bir eylem planı oluşturduk ve ilan ettik. Sağlık Bakanlığında, tarımdaki sulamalarda vs. üretim süreçlerinde, hizmet süreçlerinde kullanımı konusu üzerinde çok duruyoruz ve yapay zeka yeni imkanlar getirecek. Türkiye eğitim kapasitesi insan gücü ile bir yere geldi, şimdi bu adaptasyonu yapıp teknolojik seviyemizi bilgi temelli üretim süreçlerimizi geliştirmemiz gerekiyor. Asıl kalıcı kalkınma böyle oluşur, bu aynı zamanda enflasyon süreçlerine de katkıda bulunacak. Siz daha rekabetçi daha planlı ve daha verimli bir yapı oluşturduğunuz zaman maliyetleri de etkileyecek enflasyonu da etkileşecek bir süreç.
“YABANCI YATIRIMDA YENİ MÜJDELER BEKLİYORUZ”
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, dün gerçekleştirilen Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu (YOİKK) Toplantısı’nda Yatırım Danışma Konseyine yabancı yatırımcıları davet ettiklerini açıkladı. Uluslararası firmaların Türkiye’ye yatırım kararını açıkladığı bir döneme girildiğini vurgulayan Yılmaz, “Önümüzdeki dönemde yeni müjdelerin gelmesini bekliyoruz. 28 Eylül’de yapılacak Yatırım Danışma Konseyine yabancı yatırımcıları davet ettik” dedi.
Özel sektörün ihtiyaçlarına cevap verecek, katma değeri yüksek yatırımı önceleyen teşvik sisteminin oluşturulmasına yönelik çalışmaların son aşamaya geldiğini ifade eden Yılmaz, 2025-2027 yıllarını kapsayacak OVP için istişarelerine başladıklarını, bu ay farklı sektörlerden paydaşlarla görüşmelerin süreceğini dile getirdi.
“INSTAGRAM YASAĞI; GÖNÜL İSTER Kİ BÖYLE OLMASIN AMA HUKUK DEVLETİYİZ”
Beklentiler olumluya dönüyor dediniz ama araya Instagram yasağı gibi konular girince nasıl etkiliyor?
Gönül ister ki böyle durumlar olmasın ama bir hukuk devletiyiz aldığımız kararlara da küresel şirketlerin uyması lazım bu sadece bizim değil bir çok küresel şirketin sorunu. Sadece bizde değil bir çok ülkede de bu tartışmalar yaşanıyor, küresel düzenleme boşluğu var bu alanda. Hukuk düzeni içinde mahkeme bir karar verdiyse ona herkesin uyması gerekiyor. Kuralı tartışırsınız doğrusunu, eğrisini ama Türk mahkemelerinin verdiği karara saygı duyulması ve hayata geçirilmesi önemli.
.
“SABİT KUR REJİMİNDE FAY HATTI GİBİ BİRİKİR VE BİRDEN PATLAR”
İhracatçıların çok şikayeti var kurla ilgili “rekabet şansımızı kaybettik, pazar kaybediyoruz” diye. Bu süreci nasıl yönetmeyi düşünüyorsunuz?
Türkiye 2001 krizinden önce sabit kur rejimini uyguluyordu. Sabit kur rejimlerinde ne olur fay hatları gibi birikir birikir birdenbire patlar. Türkiye o tecrübeden hareketle 2001’den sonra serbest kur rejimine geçti. Serbest kur rejiminde de gündelik, haftalık, aylık inişler çıkışlar her zaman olur.
Biz hep şunu söylüyoruz: Bizim bir kur hedefimiz yok. Bunu yaparsak zaten serbest kur rejimine aykırı hareket etmiş oluruz. Ama neyi yapıyoruz, OVP’yi hazırlarken ister istemez dolar bazlı rakamlar var milli gelir hesabı var kişi başına gelir hesabı var.
Bazı arkadaşlar bizim oraya yazdığımız kişi başına gelirden tersine mühendislikle kur üretiyorlar. Buna saygı duyuyoruz ama orada biz kural bazlı gitmeye çalışıyoruz. Yani ne değerlenen ne de değer kaybeden TL varsayımıyla bir kur tahmin edip onun üzerinden gitmek durumundayız. Zaten kanuni çerçevemizde müdahale yok. Kanunlarımız spekülatif atak varsa müdahale olabileceğini söylüyor. Geçmişte zaman zaman bu olmuş. Onun ötesinde kur, arz, talep koşullarına göre şekilleniyor.
Şu da bir gerçek; enflasyonla mücadele eden ülkelerde genelde para birimleri değer kazanır. Bu genel eğilim. TL’nin cazibesinin artırıyorsunuz. Bu ister istemez TL’yi daha avantajlı bir konuma taşıyor. Bu da kurda daha istikrarlı yapı oluşturuyor.
İhracatın asıl belirleyicisi kur değil, dış pazarlardaki taleptir. Kurun da mutlaka belli bir etkisi vardır ama çok da abartmamak gerekir asıl etki bizim ihraç pazarlarımızdaki canlılık. Bizim için asıl mesele temel ihraç pazarımız Avrupa. Avrupa’da şu an bir büyüme olsa bizi çok daha olumlu etkiler. Avrupa maalesef son yıllarda çok iyi gitmiyor. Buna rağmen biz ihracatımızı artırıyoruz. İhracatçılarımızın başarısı.
“KURUN TEK DEĞİŞKEN GİBİ TARTIŞILMASI DOĞRU DEĞİL”
Gelişmekte olan ülkelerde faizlerin giderek düşme eğilimine gireceği bir döneme giriyoruz. Bu dönem, dış piyasalarda özellikle Avrupa’da bir miktar canlılık oluşturarak bizim ihracatımıza katkı sunacak, sermaye hareketlerine katkı sunacak. Bu bizim için olumlu bir perspektif. Gelişmekte olan ülkelerdeki bu yaşanacak süreç bir taraftan nispi de olsa eski günlerdeki gibi çok yüksek büyümeler olmasa da, Avrupa Birliği’nin bir miktar toparlanması bize ihracat açısından, turizm açısından ciddi bir getiri sağlayacak. Bir taraftan da yine oradaki faiz oranlarının düşmesi gelişmekte olan ülkelere dönük sermaye hareketlerini de destekleyecek mahiyette olacak. O da bizim için yine olumlu bir gelişme.
İhracata bakarken, kur tabii ki tartışılır edilir ama tek değişkenmiş gibi tartışılması bence çok doğru değil. Yeni ihraç pazarları aramak, mevcut ihraç pazarlarında ki gelişmeleri takip etmek, yine verimliliği artırmak. Savunma sanayiinde, geçmişte hani paramızla da alamadığımız şeyleri şimdi başkalarına satıyoruz. Orada mesela bu tartışmalar yapılmıyor. Daha ziyade emek yoğun sektörler burada önemli.
Tekstil konfeksiyon emek yoğun sektörler yine buralarda başka gözetici politikalar tartışıyoruz. Bir taraftan da içerde ihracatçımıza farklı kanallardan destekler sunuyoruz. Artık KOBİ dış ticaret şirketi kanalıyla ihracat yaptığı zaman o vergisel avantajdan istifade ediyor. Reeskont kredileri, Eximbank kredileri var. Oralarda normal faiz oranın özellikle reeskont kredilerinin daha düşük bir oranda bir faiz uyguluyor ihracatçılara. Oda önemli bir destek avantaj. Buna benzer farklı kanallarla ihracatçımızı destekliyoruz. Çünkü; çıkışımızın ihracat olduğuna inanıyoruz.
patronlardunyasi.com